14 Nisan 2009

Morrissey'in Sönmeyen Işığı


Morrissey kollarını Paris'e doluyor, Paris'i sarıp sarmalıyor, çünkü yalnızca çelik ve taş yığınları onun aşkını kabul ediyor! Ya da bunca zamandır hiç olmayan ve olmayacak aşkını aramak için üzülüyor, yıpranıyor, boş yere zaman kaybediyor. Ama insanlar böyle büyüyor... Zaten hayatta öyle acılar var ki aşk acısı yanından teğet geçiyor! Ne varki insanlar böyle büyüyor... Zaten o da artık tek başına mutlu, hem de hiç olmadığı kadar. Çünkü yalnız olmadığını biliyor, çünkü onu sevmesek bile ona aşığız ve gidince onu özleyeceğiz, çünkü tek ihtiyacımız olan o!

Bütün bu yazılanlar Morrissey'in son çıkan, hem de kendi deyişiyle final niteliğindeki ve hayatının eseri olarak adlandırdığı "Years of Refusal" albümündeki şarkılarından bazı sözler. Bana son yıllarda verilen en güzel doğumgünü hediyesi... Tam da bana bunu hatırlatmak istercesine "It's Not Your Birthday Anymore" diyerek doğumgünümde aldığım kutlama ve hediyelerin aslında ertesi gün hiçbir anlamı olmayacağını, hiçbirinin onun şu anda verdiği aşkla karşılaştırılamayacağını söylüyor.




30 yılı aşkın süredir bizlere seslenen Morrissey jübilesini yapmaya karar vermiş bu albümüyle... Pek inanasım gelmiyor ya da inanmak istemiyorum, müzik dinleyebildiğim sürece beni şarkılarıyla sarıp sarmalasın istiyorum Paris yerine! İrlanda kanlı, İngiliz yürekli, Amerika'da yaşayan ve tam olarak da hiçbir sekse, hiçbir ırka, hiçbir millete ait olamayan bu adamın artık kendisiyle barıştığını ve o aidiyet duygusunu hissetmeye çalıştığını hissediyorum son şarkılarını dinlerken...

Kendisiyle lise yıllarımda tanıştım, The Smiths'ten ayrılmış ve yoluna yalnız devam etme kararını çoktan vermişti o zamanlar ama ben yine de The Smiths şarkılarıyla tanımıştım onu ilk. O "Ask me! Ask me! Ask me!" diye sesleniyordu ben de soruyordum ona yaz geceleri sahil yeri diskolarında hala öyle müzikler çalmaya devam ederken! Oysa o çoktan kendi yaşadığı depresif ve karanlık sahil şehrinde her günün bir Pazar günü gibi olduğunu anlatıyordu, kıyamet gününün bir an evvel gelmesini isteyerek. Londra, Birmingham ve Leeds sokaklarında "Panic" yaşamıyordu artık, DJ'leri asmak istemiyordu belki de. Üniversite yıllarımda aşkın en temel kuralını -kaçan kovalanır- o kadar basit bir şekilde ifade etmişti ki "The More You Ignore Me The Closer I Get" diyerek, gelmiş geçmiş bütün albümlerini aldığımı ve içinde sözleri olmayan şarkıların sözlerini geceleri odamda kağıt kalem, kasetçalardan "pause-play-pause-play" yaparak çıkarmaya çalıştığımı dün gibi hatırlıyorum.

Ben büyürken o da büyüdü, benden yaşlıydı ama onun şimdi yazdıklarını ve düşündüklerini (en azından benim onun düşündüğünü düşündüklerimi) şu anda hissedebildiğim ve anladığım için mutluyum. Yine de içimde bir burukluk var, terkedilmiş gibiyim adeta. Bundan sonra aynı heyecanla kimin şarkılarını -şiirlerini- bekleyeceğimi bilemiyorum! Doğumgünüm sona erdiğine göre sanırım bir süre daha Morrissey'in "hiç sönmeyen ışığıyla" idare edeceğim, ona yetişebilecek bir şair keşfedene dek...