9 Mart 2010

Ve Kazanan...!


82. Oscar Ödül Töreni ile birlikte bir ödül sezonunun daha sonuna gelmiş olduk. Krizin etkisiyle mi bilmem sönük geçen 2009 film sezonunun kapanışı da tüm çabalara rağmen parlatılamayan bir Oscar gecesi ile gerçekleşmiş oldu böylelikle.

Geçtiğimiz yıl Hugh Jackman’ın müzikal performansından etkilenen Akademi, kendisini bu yılki tören için ikna edemeyince en azından ‘çakma’ bir Hugh Jackman açılışı yapalım diyerek Neil Patrick Harris’i benzer bir şovla sahneye çıkartıp ağzımıza bir parmak bal çaldı.

Renkli bir gece geçireceğimizin umudu ilk ödülün En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu’ya verilmesi ve yıllar sonra jargonun yeniden ‘Oscar’ın birine gitmesi’ değil de birilerinin ‘Oscar’ı kazanması’ olarak değiştirilmesi ile artmaya başladı. Oscar’a aday olduğu için kazanmış sayılır, önemli olan aday olmaktır, kazanmak değil felsefesinin de sona erdiğini görmüş olduk böylece. Penelope Cruz ‘kazanan’ Cristoph Waltz’ı açıkladıktan, Up en iyi animasyon seçildikten ve ardından T-Bone Burnett’ın The Weary Kind şarkısı Oscar’ı aldıktan sonra en azından ödüllerde fazla bir sürpriz olmayacağı hissimi pekiştirmek üzereydim ki... Sürprizsiz gece beklentisi En İyi Özgün Senaryo Oscar’ını The Hurt Locker’ın almasıyla yerle bir olmuş oldu! Quentin Tarantino’nun hayal kırıklığıyla hemen akabinde kulise koşarak birkaç shot tekila devirdiğini de EW tweet’leri sayesinde öğrendim bu arada! Waltz’ın da şarabını ‘en kötü günümüz böyle olsun’ havalarıyla Tarantino ile tokuşturduğu bilgisi de buradan geldi, ‘senin için hava hoş’ demiştir tabi Tarantino...

Gecenin bir diğer şaşırtmacası yine senaryo dalında geldi, tüm eleştirmenlerin tek geçtiği Up in the Air de Inglorius Basterds gibi diğer senaryo ödülünü tahmin edilmedik şekilde Precious’a kaptırarak benim gibi bu filmin sevenlerini biraz buruk bıraktı. Kuaförünü değiştirmekle büyük hata yapan George Clooney de bu noktada cep konyağından biraz yudumlanmak için arkaya geçti (ya da geçmiş olabilir, içkisiyle geldiğini duydum herhalde bu ana saklamıştır)!


Gecenin ilerleyen saatlerinde The Hurt Locker ödül yarışında öne geçtikçe James Cameron ve ekibi dağılmaya başladı, bir noktada üçe üç beraberliğe ulaşmalarıyla yüzleri güler gibi oldu ama En İyi Kurgu Oscar’ını da The Hurt Locker kapınca yeniden koltuklarına gömülüverdiler...

Dört oyuncu ödülü de beklendiği gibi sonuçlandı. Jeff Bridges sonunda hakettiği Oscar’a kavuşmasına çok az bir süre kala Michelle Pfeiffer’ın sözleriyle bizlerle birlikte gözlerinin dolmasına engel olamadı. Sanırım o sırada metod oyunculuğu taktiklerini düşünerek komik anılarını kafasında canlandırdı, gözyaşlarını geri itti ve bu seneki ağlayan erkekler kervanına katılmamayı başardı! “The Dude”ı salondaki seyircilerle birlikte biz de ayakta alkışladık.


Sandra Bullock Hollywood ‘sweetheart’ı kontenjanından aldığı En İyi Kadın Oyuncu ödülü sonrasında yaptığı dokunaklı konuşması ile bir kısmımızın kalplerini fethederken, bir kısmımızı sinir etti:)


Kathryn Bigelow’un En İyi Yönetmen Oscar'ını alacak ilk kadın yönetmen olmasına çok yakın bir süre kala heyecanımız doruğa çıktı. Bu dalda bir şaşırtmaca beklemeyen Akademi de bu ödülü Barbra Streisand’a verdirerek olabilecek en iyi seçimi yapmış olduğunu gösterdi. Barbra “Well the time has come,” dediğinde salondakilerle birlikte derin bir “Oh!” çektik ve bir yandan ayağa kalkarken diğer yandan klavyelerimize sarılıp "Kathyrn!" diye bağırdık! Dünya Kadınlar Günü’nde harika bir hediye oldu diye düşünmeden edemedik:)


Popdater’dan En İyi Kurgu’yu alanın En İyi Film’i de aldığını kurgu ödülü sırasında duyduğumdan The Hurt Locker’ın Oscar’ı almasının kaçınılmaz son olduğunu farkettim. Bu nedenle gecenin sonu benim için beklenen şekilde ‘bu Hurt Locker’da da ne buldular anlamadım’ diyerek sona erdi.


Geceden Kısa Notlar:

  • En güzel kıyafet Hollywood’un en iyi giyinen kadını Sarah Jessica Parker’a aitti yine. Ancak, Chanel elbisesini ertesi gün geri verecek olmasından dolayı o kadar üzgündü ki bu anın tadını çıkaramadı!
  • Monique’in bacaklarını göremedik, bu sefer Altın Küreler’deki hataya düşmedi neyse ki...
  • Jake ve Maggie Gyllenhall kardeşlerin güzelliği karşısında söyleyecek söz bulamadım, uzun yıllar sahalarda görmek istiyoruz kendilerini! 
  • Meryl Streep beyazlar içinde yarı tanrı edasıyla yanından geçen tüm kazananlara şefkatli gülücükler dağıtarak bir kez daha gönlümüzde taht kurdu! 
  • Görkemli açılışın devamı gelmedi ne yazık ki, özgün şarkılar bile diğer ödüllerde olduğu gibi montaj eşliğinde banttan yayınlandı... 
  • Alec Baldwin - Steve Martin ikilisi yeterince komik olamadılar, esprilerinin çoğuna ayıp olmasın diye güldük... 
  • John Hughes tribute’u bizi 80’li yıllara ve ilk gençliğimize götürdü, hoş bir nostalji yaşatırken The Breakfast Club oyuncularıyla yıllar sonra yeniden karşılaşmamızla aynı zamanda ne kadar yaşlandığımızı fark ettirdi! 
  • İçim burkularak izlediğim kaybettiklerimiz arasında Farah Fawcett’a yer verilmemesine üzüldüm... 
  • Korku filmleri montajı için çok uğraşmışlardı, bütün klasik korku filmelerinden sinir bozucu sahneler vardı ama neden yapıldığını ben anlamadım, gecenin bir yarısı sinirimin bozulması dışında bana pek bir katkısı olmadı! 
  • Bu sene üç kişiye (Lauren Bacall, Roger Corman ve Gordon Willis) verilen Onur Ödülü biraz geçiştirildi gibi sanki, sahneye filan çıkartmadılar hiçbirini... 
  • Tom Hanks’in ‘Akademi Valisi’ :) olduğunu öğrendim loonybinsblog sayesinde ama yine de En İyi Film Oscar’ını onun vermiş olmasından pek hazetmedim. 
  • Gecenin sonunda 2008 filmlerinin 2009’dakilerden çok daha iyi olduğu yönündeki düşüncem değişmedi!
Dip Not: Geceye twitter’dan canlı yorumlarıyla katkıda bulunan ve gecemi şenlendiren popdater, allegrande, petite1ze ve loonybinsblog’a teşekkürü bir borç bilirim:)