21 Şubat 2010

Oscar'a Bir İki...


Oscar'lara az bir süre kala, yine tahminler, bahisler havada uçuşmaya başladı. James Cameron işin içine girdi mi heyecan da azalıyor tabi. Bir yandan büyük bir gişe filmi yapayım ama bu film sadece heyecanlı bir aksiyon ve görsel efekt fenomeni olmasın, aynı zamanda işin içine öyle lezzetler katayım ki, salt sinemaseverlerin (!) de ağzına bir parmak bal çalayım, filmimi tam bir sinema şölenine çevireyimin ustası bu sene diğer sinemacılara pek de bir şans tanımıyor sanırım. Neyse ki kendisi 10 yılda bir filan yapıyor yapacağını da diğer sinemacıları ödüllerden yoksun bırakmıyor! Bu seneki en büyük rakibinin eski karısı olmasına da Uzakdoğu felsefinde ‘karma’ diyoruz sanırım.

Benim bu sene en çok tat aldığım film ise ‘Up in the Air’. Jason Reitman’ı Juno’dan tanıyorsanız ve filmin sizde hemen Juno benzeri bir etki yaratacağını bekliyorsanız biraz hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz belki. Ancak bana kalırsa bu filmin özelliği hemen film bittiğinde değil, biraz üzerinde düşünüp etkisini hissetmeye başlayınca kıymetini bilmenizde ortaya çıkıyor. Bir kere konu son derece orijinal, oyuncuların her biri sonuna kadar rollerinin hakkını veriyor, en güzeli de benim gibi George Clooney’ye, daha doğrusu daha önceki rollerine benim gibi biraz mesafeli yaklaşan izleyeciye belki de ilk defa kendisini sevdiren ve kendisiyle özdeşleştirebilen bir oyun sunma fırsatı veriyor. En iyi erkek oyuncu Oscar’ını büyük ihtimalle Jeff Bridges alacak gibi görünse de sırf bu hissettirdiklerinden ötürü gönlümün Oscar’ı George Clooney’ye gidiyor! Up in the Air’ın en iyi uyarlama senaryo ödülü alması ise benim tek tesellim olur...


İçim bir türlü elvermediği için bir türlü seyredemeğim Precious ile en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülünü Mo'Nique’in ve “Tarantino’nun son filmi koparıyo, zaten adam ne yapsa süperdir abi!” tarzı 20’li yaşlar yaklaşımının önyargısına rağmen çok severek izlediğim ve sinemada her şey mümkündür; Hitler’i öldürmek bile, diyen Inglorious Basterds’ın daha önce adını duymamış olduğum (benim ayıbım) müthiş oyuncusu Cristoph Waltz’un Oscar’ları kucaklayacağı da kesin gibi görünüyor.
Kadın oyuncular arasında müthiş çekişme halen devam ediyor. Bana kalırsa hiç uğraşmasınlar Oscar’ı her sene Meryl Streep’e versinler, bütün filmlerde de zaten o oynasın, diğerleri niye o kadar çabalıyor ki? Desem de içten içe o zaman işin heyecanı nerde kalıyor! Bu sene Sandra Bullock da Blind Side’daki performansıyla biraz 2000 yılındaki Erin Brokovich uyarlamasıyla Julia Roberts’ı andırıyor ve Oscar’a Meryl Streep kadar yakın görünüyor. Hollywood’a yıllarca (20 küsür yıldır) şirin, tatlı, güzel ama pek de değer görmeyen romantik komedi oyuncusu kontenjanından emek vermiş Sandra Bullock’u Akademi’deki arkadaşları bu rolüyle taçlandırabilir. Bir de bu sene çok uğraştı hakkaten, üç filminde de başarılıydı filan da diyebilirler... Bilmiyorum, sanırım en merakla beklediğim ödül bu olacak.
Bir de The Hurt Locker iyi bir film, Irak Savaşı’ndaki bomba imha timlerinin psikolojisini, neler hissettiklerini etkileyici bir hikayeyle anlatmış, çekimler olabildiğince gerçekçi bir şekilde izleyiciye anı yansıtmış, değişik bir bakış açısı, ama bütün bunların birleşimi sonucunda nedense bende benzerlerinden (II.Dünya Savaşı’ndan günümüze yaşanan tüm savaşlardaki asker psikolojisini anlatan filmlerden) farklı bir his uyandırmadı. Sırf bu nedenle bile gerçekten eski karı-kocanın 82.Oscar Ödülleri’ndeki rekabeti bende merak uyandırıyor! Tabi bir de Alec Baldwin ve Steve Martin performansı var, Hugh Jackman'ın yerini doldurabilecekler mi? Obejktif olamasam da bana göre çok zor!


Genel olarak 2009 Oscar adayı filmleri bir 2008 filmleri gibi tatmin etmedi beni. 2009 yılının bu uğursuzluğundan mıdır nedir filmler de bir sönük gibi geldi bana sanki. Nerede o geçen senenin Kate Winslet’lı Revolutionary Road’u, Reader’ı (bi Kate Winslet vardı ona nooldu hakkaten? Nadasa bıraktı kendini herhalde...), bir Harvey Milk’i bir Slumdog Millionaire’ı?! Avatar’ı klasman dışı bırakıyorum hadi neyse, hiç bir şey olmamış da değil. Bir de bağımsız filmlerimiz var tabi. !f daha Ankara’ya haftaya geliyor yorum yapamıyorum o konuda:)

Genişiz, her şeye açığız, katı yargılarımız yoktur, onları da görelim, ondan sonra bir daha bakalım 2008 mi güzelmiş 2009 mu?

7 yorum:

Güçlü dedi ki...

Öncelikle, sıkı bir takipçin olarak 8 aydan daha kısa aralıklarla yazmanı temenni ediyorum.
Ben de en çok "Up in the Air" dan etkilendim bu sene, Jason Reitman her filminin "Juno" - "Up in the Air" seviyesinde olması beklentisi ve adamın henüz çok genç oluşu önümüzdeki yıllara umutla bakmamı sağlıyor :)...

Oscar sonrası değerlendirmelerini ve tören izlenimlerini bekliyorum!

Allegra'nde dedi ki...

up in the air hakkında sonunda benimle aynı fikirde olan birini bulmak güzel :)
ayrıca sandra bullock haricinde seninle birebir aynı fikirdeyim. hele ki precious'ı izleyememe hususunda. malumun ekstra hassasım bu aralar :(

Popdater dedi ki...

BAFTA'larda The Hurt Locker' götürdü valla. Bakalim Oscarlarda karma kimin kiçini isiracak..

Yazindan sonra kalbim benim de George Clooney'ye jaydi. Oscar sonrasi yorumlarini Antalya'dan canli bekliyorum Afrocum.

afrodelfino dedi ki...

Sevgili Güçlü ve Popdater, bu sefer arayı uzatmayıp Oscar değerlendirmelerimle sizinle olmayı umut ediyorum yeniden! Kim kimin kıçını ısırmış görücez bakalım:)

Alle'lerin ve annelerin en güzeli!
Fikirlerimizin aynı olmasına pek sevindim ben de o zaman:)
Hiç gerek yok bence de ekstra hassas bünyeyi yıpratmaya! Öperim çok..

SirEvo dedi ki...

Açıklandı Oscarlar, yorumları bekliyoruz :))

afrodelfino dedi ki...

@SirEvo buyrun yorumlar yayınlandı :))

SirEvo dedi ki...

Akşama okurum artık. :))